İzmir'e ne zaman gelsem
Saat gecenin ikisi. Yol yorgunuyum. Bütün rehavetimle evdeyim. Kolay değil, İzmir'den geldim. İzmir yorgunuyum. Hatıraların yorgunuyum.
Bir şehri terkedip başka bir şehre gidenler bilirler. Eski bir sevgiliyi arkasından mendil sallattıracak kadar terkedenler... Çok şey bırakırsınız gerinizde. Sevdiklerinizi, arkadaşlarınızı, alıştıklarınızı, tanıdıklarınızı, mutlu mutsuz koşulsuz her zamanı.
Ben İzmir 'e ne zaman gelsem çocukluğum sıkıştırır tenhada ve her seferinde hatıralardan temiz bir dayak yerim.Bu, anneannemin mutfağında rastladığım ve yıllardır görmediğim tıknaz şaşal şişesi de olabilir, dolabımın, odamın kokusu da, eski fotoğraflar da, kütüphanede tozlanan eski defterlerim de. Hatta ciltlerce duran kaç vakittir gözgöze gelmediğim Meydan Larousse bile bakışmaya niyetlenebilir. Eskiyle yüzleşmek çoğu zaman azdırır eskiye özlemi, çocukluğunuzu üzerinize kurulu oyuncak gibi salıverir. Bütün yelkenler iner suya. İşinize de gelir bir yandan. Bırakırsınız kendinizi hayata ani bir kararla. Zaten koşmaktan terlemiş, yeni öğretilerle dolu zihninize bir bardak su gibi gelir annenizin sabah kahvaltısı, babanızla karşılıklı 'Şerefe' bakışınızdaki o çıkarsız güven ve o güvenin topuk gibi kaldırımda çınlayan tok sesi.
Ben İzmir'e ne zaman gelsem İzmir beni döver .Zehrini salar içime. Sevdiklerime rağmen almaz ağırlığını kalbimden o garip telaşlı hal, kalkıp gitmez oturur kalır davetsiz misafir gibi, saatsiz gibi. Hüzün desem değil.S evinç desem değil. Hani güneş batıyor da , içinizi de batırıyor, burkuluyorsunuz , işte o his desem o da değil. Ben de, anlamlandıramadığım o tarifsiz heyecanı buyur ederim içeri gerçek bir acısever olarak. Biz acıseverler, bayılırız belaya, kalbimizi pırpırlandıran garip telaşlara. İçten içe bilsek de ismini, yüksek sesle itiraf etmekte zorlanırız kendimize.Sanki seslensek duymaz gibi gelir çağrıldığını. Biz acıyı insan sanırız. Oysa hayat muhalif değildir bize. Biz kendimizi kendimizle boğarız. O hisse gelince en çok şunu düşündürür bana: Zaman geçirdiğiniz şehirle gizli bir itimat sözleşmesi imzalarsınız.O derin itimat duygusunu günün birinde başka bir şehre değişince yani el değiştirince hacminiz kıskançlık başlar.Sanki eski sevgilinizi yüzüstü bırakıp başka bir sevgiliye koşar adım sarılmışsınızdır.Bu durum da gerçeğin bu olmadığını bilen sizi kemirir, seçtiklerinizle kaybettiklerinizi ilk defa tek karede görürsünüz. Fakat herhangi bir şehrin herhangi bir insana kastı yoktur aslen. Biz yükleriz anlamları. Kimse vazgeçmez geçmişi düşünmekten.Yenilenmek, daha büyümek ve bir hayat edinmek adına alınır o yolların hepsi.Bunu da çok iyi biliriz.
Bu defa aramıza uzun zaman girmişti körfezle. Tam olarak melankolik kişiliğimden kaynaklı olarak biraz mahçuptum hem biraz tedirgin. Ama yine açtı kollarını, kucakladı beni ışıltılı, eylül kokan neşesiyle, limonata gibi havasıyla. Aldı yükümü omuzlarımdan. İki gün iki gün. Hiç güldürmediği kadar güldürdü beni. O sokaklar hiç kokmadığı kadar yasemin koktu. Aynı anda aynı şeyleri görebilecek kadar güzeldi yanımdaki herkes. Hepimiz çiçektik.İçimize çektik Kordon' u. Anason dağıldı havaya, kanımıza tutundu havada. Ay battı denizde.Buzlar çarpıştı zarif bardakların içinde. Şangırdadık sokaklara, şakıdık caddelere. Doyasıya konuştuk havadan sudan.Hayat gailesi demedi kimse. İşle güçle ilgili hiç kurulmadı cümle. Büyük şehirlerin ritmlerinden söz açan kimse olmadı. Pabuç bırakmadık hayatın ciddiyetine. O akşam o masada oturan, olan olmayan herkes İzmirli oldu o gece. Gece devrildi sonra. Formalı okulluları görerek , eski günleri anarak başladı yepyeni bir gün.Sofrada tulum, gevrek, çay ve ne ararsan o işte!
Ben ne zaman İzmir' e gelsem zaman kısalır. Yetmez süre. Dönüş yoluna kadar da düşünmem gidiş saatini. Zamanında yazdığım kaydı olmayan bir şarkım çınladı kulağımda bu sefer de giderken:
Ben en çok özlemekten korkarım
hasret beni incitir
Gidenlerin arkasından su dökerken
çok ama çok ağlarım ben.
Arabaya binen ben, bu defa giden olan ben, onlar su dökerken, uzaklaşan sokağın ucunda gittikçe küçülen anneme ve babama el sallarken, köşeyi dönerken kaybolan sokak başka bir sokağa açılırken yerleşik hüznüme gömüldüm yeniden. Yine çenem titredi, yine sözlerim tekledi ve bir İzmir serüveni daha yadedilmek üzere oracıkta bitti.